Okumayı öğrendiğim andan itibaren ne bulursam okumaya başladım. Her türlü bilgiye açtım, her kitap başka bir dünyaydı.
Yatma saatim gelince gece lambamın ışığında saatlerce okurdum. Annem gelir ışığı kapatırdı, o gidince biraz bekler yine ışığı açıp okumaya devam ederdim.
İlkokul birin ilk dönemini çok küçük bir okulda okudum. Her sınıftan birer şube vardı. 1'ler 2'ler 3'ler... Okulda kalorifer yoktu, sabah ilk dersler soba kendini ısıtana kadar titrerdik. Her sınıfta da bir kitaplık vardı. 20-30 kadar kitap vardı sanırım her kitaplıkta. Okumayı söktüğümde o heyecanla 1. 2. ve 3. sınıf kitaplıklarını bitirmiştim hemen. Sonra okulun yetersizliğinden dolayı başka yere taşındık, daha büyük bir okula kayıt oldum. Annem il kütüphanesine kayıt ettirdi beni. Zübeyde Hanım İl Halk Kütüphanesi :)
Asıl heyecan o zaman başladı. Dünyalar kadar kitap vardı bence orada. Her hafta maksimum beş kitap alma hakkı vardı üyelerin. Kitapların arka kapağındaki cepte karton bir künyesi olurdu kitapların, kütüphane görevlisi bu künyeyi alır, üyenin ödünç kitap cebine koyardı. Kütüphaneye her gittiğimde heyecanlanırdım, bu sefer hangi kitapları alsam diye. Kütüphanedeki kitapların mukavva ciltlerini hala özlüyorum, başka bir zevki vardı o yıpranmış kitapları okumanın.
Bazı kitaplar da çok yıpranmış olurdu mesela, yazıların altı kurşun kalemle çizilmiş olurdu, sayfaları buruşuktu... Kitapları alır, eve götürür, kurşun kalem izlerini silerdim. Her kitap benim için çok değerliydi. Ve kitaplara verdiğim değer hiç değişmedi.
Kitap almaya nasıl başladım bilmiyorum.
Bir doğum günümde annem beni kırtasiyeye götürmüştü, istediğim kitabı seçmemi söyledi, Moby Dick'i seçtim, sanırım kitaplığımın ilk bilinçli üyesiydi. Sonra başka bir zamanda da Balonda Beş Hafta'yı vermişti bana bir paketin içinde :)
Zamanla kitap okumak kadar biriktirmek de bir tutku oldu benim için. Okuduğum kitapların rafta durması, her an görebiliyor olmanın hazzı da başkaydı. O günlerden bu zamana kadar yüzlerce kitabım oldu raflarımda. Bazı kitapları sırf benim olsun diye aldım, belki doğru olmasa da. Bazı kitapların çeşitli versiyonlarını aldım, çeşitli dillerini hatta. Kitaplarımı ödünç verirken hep içim gitti, paylaşmanın daha önemli olduğunu bilsem de. Hiç kitap biriktirmemiş insanlara ödünç vermemeye çalıştım, kitabıma zarar verme ihtimalleri daha yüksek diye düşünerek. Bazen obsesifleştim, kitap verdiğim insanları not aldım, geri vermeleri için darladım :) Bir ajandada tüm kitaplarımı alfabetik olarak arşivlemeyi denedim, fena da olmadı.
Sonra online bir arşiv oluşturma fikri geldi aklıma. Hem kitaplar üzerine konuşmak için, hem kendime hatırlatmak için. "Kitaplar" kategorisini an itibariyle açıyorum böylece.
Bu kitaplardan ödünç isterseniz bilmem ne yaparım, içim gide gide veririm herhalde, bıktırana kadar da geri isterim :)
Cemil Meriç'ten bir alıntı yaparak yazımı sonlandırıyorum :)
"Denize atılan bir şişe her kitap. Asırlar, kumsalda oynayan birer çocuk. İçine gönlünü boşalttığın şişeyi belki açarlar, belki açmazlar."
İyi okumalar :)